Monday, October 26, 2009

LEHEB (Alev) SÛRESİ

111. Sûre; 5 ayettir.

1-     Ebu Leheb’in iki eli kurudu. Ve kendisi de kurudu.
2-     Ne malı, ne sanatı onu kurtaramadı.   
3-     O alevli bir ateşe dayatılacaktır.
4-     Hanımı da öyle olacak… Odun taşıyıcısı olarak…
5-     Onun boynunda demirden bir halat vardır.

Bu kısa sûre beş ayetiyle insanlığın maddî medeniyetinin, maddî, kültürel gelişmesinin beş devresine işaret ettiği gibi; bu dönemlerin sonunu mucizevî bir şekilde gösteriyor. Fakat biri işârî, diğeri açık bu iki mucizeyi görmemiz için 17 nükteyi mütalaa etmemiz gerek; işte:

1- Bu sûrenin Kur’ân’daki sıra numarası 111’dir; önemli bir sonu ve bir zirveyi gösterir… Bu incelik, Kur’ân’ın 17. sûresinin 111 ayetiyle, diğer medenî, dinî, malî ve ahlakî boyutları ile beraber ifade edilmiştir. Geniş izah için Kur’ân’ın Evrenselliği adlı tefsirimizdeki bu 17. sûrenin izahına bakılabilir. Fakat 17. sûre insanlığın bütün yönleriyle miracını, yükselişini anlatırken bu 111. sûre sadece ekonomik ve maddî kültürel kalkınmasını anlatıyor.

2- Bu sûrenin bütün kelimeleri, maddî, ekonomik ve maddî kültürel literatürü işliyor, onlara işaret ediyor. Az sonra alt maddelerde göreceğimiz gibi…

3- Leheb (alev), maddî kültürün ve maddî kalkınmanın ve pozitivist bilincin sembolüdür. Yunan mitolojisinde anlatıldığı gibi; insanlık bunu Tanrı’dan çalmıştır ve maddî olarak tek taraflı bir şekilde gelişmeye başlamıştır.

Evet bu tek taraflı gelişme, materyalist olduğu için ve Allah’a rağmen yükselmeye çalıştığı için, denge ve istikametten ibaret olan İslam’ın en baş düşmanı sayılır. Her ne kadar, ilmi ve araştırmayı esas almakla İslam’ın amcası da sayılsa, ve ondan yaşlı da olsa… Bilindiği gibi, Ebu Leheb, Hz. Muhammed’in amcasıdır.

İşte, bakın, tarihte dinin ve İslam’ın iki baş düşmanı olmuştur:

a) Ebu Cehil (Cehalet, karanlık ve vahşetin babası.)

Bu baş düşman daha önce tarihe karıştığı için, onun adı, Evrensel Kur’ân’a girmemiştir.

b) Maddeye, ekonomiye, materyalizme dayalı olan Ebu Leheb ise İslam’a akrabalığı olmasına rağmen daha zararlı olduğu ve kıyamete kadar devamlı olacağından, Evrensel Kur’ân’ın bir sûresini işgal etmiştir.

4- Ekonomi ve maddî kazanç sadece bedeni besler; dünyayı mâmur eder. Leheb (alev) ise, sadece dünyayı, maddeyi aydınlatır. Fakat din özellikle dengeden ibaret olan İslam, dünyayı da ahireti de aydınlatır; ruhu da besler, bedeni de… Bu iki kavram akraba oldukları halde birincisi tek taraflı gittiğinden, denge ve istikametten ibaret olan İslam’ın en birinci düşmanı sayılmıştır.

Ve İslam zaferlerinin önü, ancak bu materyalist ekonomi ve materyalist felsefe ile kesilmiştir.

5- İki el, Kur’ân’da, Mâide (sofra) 64’te geçtiği gibi; Allah’ın, dünya-ahiret, geçmiş-gelecek, sağ-sol, madde-mana, musibet-nimet gibi çifter imkanlarını temsil eder.

O sûrede geçtiği gibi; Yahudiler, kendi yanlış zanlarınca Allah’ın bir elinden ibaret olan ekonomik sistemin kapalı olduğuna inanıyorlardı. Ve bundan dolayı kendilerini faiz yemeye mecbur hissediyorlardı. Ayet ise, onlara şöyle cevap verdi:

“ Hayır! Allah’ın iki eli de (sonsuza dek) uzanmışlardır. (Mebsûtatâni…) Allah istediği gibi infak eder. ”

Bu ayete bakarak diyebiliriz ki; Ebu Leheb’in iki elinden maksat, geçmiş ve gelecek imkanlar, kültürel ve maddî gelişmeler demektir; ki, bu materyalist sistem, tek taraflı gittiğinden hepten zarar ediyor.

Yoksa bu sûrede Ebu Leheb’in biyolojik iki eli kast edilmiyor. Çünkü onlar zaten çürüdü gitti, evrensellik boyutu kalmadı… Sadece Kur’ân, onun kafir olarak öleceğini haber veriyor. Ve aynen öyle oldu.

“ Tebbet ” Arapça lügatlerde geçtiği gibi; tamamıyla zarar etmek, hepten helak olmak, yerle bir olmak gibi manalara gelir.

“ El ” ve “ Eller ” ise Arapça’da genellikle imkanlardan kinaye olarak mecâzen kullanılır.

6- “ We tebbe ” (Ve kendi bedeni de helak oldu, zarar etti.)

Evet insan, materyalist olursa, ruha, ahirete inanmazsa veya inandığı halde İslam’ın dengesi üzere gitmezse en büyük zararı yapmış olur. Çünkü böyle bir insan için bedeninden daha değerli bir şey yoktur. Yani beden, ahiret gibi değerli bir ürünü meyve vereceğine materyalist sistemde hepten helak olur. Dünyanın en büyük zararı gerçekleşir.

Bu sûre, 83 harfiyle bu maddî ömre bakar ve nasıl helak olduğunu gösterir. Seksen üç sene 1000 ay eder ki; bu sûredeki zararın telâfisi bin aydan söz eden Kadir sûresinde anlatılır.

7- Gınâ (Zenginlik)

Materyalist sistem, ruha ve ahirete inanmadığı için insanın en temel güdüsü olan aşk-ı bekàyı maddî zenginlikle masturbe etmek ister. Fakat, “ ma ağna anhü” (Onu asla muhtaçlıktan, fakirlikten kurtarmadı.)

8- “ Mâlühü ” (Onun malı)

Maddî medeniyetin, ekonomik dünyanın temel kıblesi, tanrısı, en temel değeri, vazgeçilmez rengi maldır.

Arapça’da “ mal ” kelimesi, fon ve renk manasına gelir. İnsanı büyüler, gözünü kamaştırır. Fakat insanı gerçekten zengin etmez; ona sonsuzluğu, ebediyeti kazandırmaz.

9- “ We mâ keseb ” (ve diğer kazanımları da ona bir fayda vermedi.)

Yani şöhret, sanat, bilgi, entellektüellik gibi tek taraflı kalan değerler de insanın sonsuzluğu arayan kalbinin ihtiyacını kapatmaz.

10- “ Bu materyalizmin şahs-ı mânevîsi (kolektif kişiliği) alevli bir ateşe dayatılacaktır.”

İşte:

a) Materyalistçe kültürü ve sanâyiyi esas alan Avrupa, iki kere ateşli dünya savaşlarına maruz kaldı.

b) Dünya böyle materyalistçe bir hayatı devam ettirirse bir kıyametin kopmasına sebep olur, atmosfer yırtılır, insanlık ateşli taşlara ve ateşlere maruz kalır.

c) Dünya güneşin alevli sıcaklığı altında kavrulabilir. Kıyamet kopar diye bir işaret de anlaşılabilir.

Ve geleceği haber veren bu cümlenin sayısal değeri de 1590 eder ki, çok belirtilerden bu hicrî tarihte böyle bir kıyametin olacağı tahmin ediliyor. Ve bu işaret değişik karinelerle teyid ediliyor. Geniş izah için Bediüzzaman Said Nursî’nin Kastamonu Lahikası’na bakılabilir.

11- “ Wemraetühü ” (Ve hanımı da öyle olacak…)

“ Hanım ”, sembolik dilde bir şeyin altyapısı ve bu konuda yapılan yatırımlar demektir.

Evet, materyalist kültür ve sanayi insanlığa gerçek bir fayda vermediği gibi, bu sistemin altyapısı olan sayısız bilimsel araştırmalar ve üniversiteler de ahiret ve ebedilik konusunda bir fayda vermedi. 

12- “ Hammâlete’l- hatab ” (O altyapı sadece odun toplayıcılarıdırlar.)

Evet, materyalist dünya özellikle bu dünyanın altyapısı olan materyalist üniversiteler, odun yığınları gibi sayısız materyalleri topluyor. Fakat sentez yapıp alevlendiremedikleri için bilgileri karanlıkta kalıyor; kâinatı okuyamıyorlar; geleceği göremiyorlar.

B. Said Nursî, bir doktora yazdığı bir mektupta “ odun yığınları ” tabirini bu manada kullanmıştır.

13- Öyle ki; bu hastalık, bu asırda dindarlara da bulaştığından, onlar dahi, binlerce dinî bilgi odunlarını biriktirip bir türlü yorumlayıp nurlandıramıyorlar. Yine insanlık karanlıkta kalıyor. Ayet 4’te işaret edildiği gibi, materyalizm sıtmasını artırıyor, kıyametin kopmasını hızlandırıyor, insanlığı zarara ve ölüme sürüklüyor.

14- “ Onun boynunda demirden ( veya değişik örgülerden) bir halat vardır.”

Boyun, esaretten kinayedir; işte herkes görebilir, materyalist insan esirdir. Materyalist Batı, bütün zenginliğine rağmen demirin ve değişik bağların esiridir.
Üniversite dünyası edilgen ve feminal olduğundan onlara işâreten dişi zamir gelmiştir. Üniversitenin gerçekten hür olmadığını göstermiştir.

Esaret ve baskı ve depresyon önce boyuna bağ olduğundan ayet el ve ayak değil de boyun kelimesini seçmiştir… Çok ilginçtir ki; Doğu insanı ellerinden kelepçeli ise, Batı insanı da boynundan bağlıdır.

15- “ Halat ”, örgü, ağırlık, kargaşa demektir.

Halat, belli bir yükü taşımak içindir. Fakat bu öylesine anlamsız ve absürd bir halattır ki, kendisi başlı başına bir yük olmuş; insanın belini büküyor.

“ Min mesed ” (Demirden veya değişik örgülerden bir halat)

Yani materyalist kültür, materyalist sanayiye dönüştü. O da çetrefilli sosyal, elektronik ve felsefî örgülere dönüştü ve insanlık özellikle bilim dünyası esir edildi.

“ Mesed ”, demirden ve değişik nesnelerden örülmüş şey demektir. Bu örgünün sonu hicrî 1529 olabilir ki, bu son iki cümlenin sayısal değeridir.

Ve sûre 21 kelime olmakla 21. asrın sonuna kadar devam edeceğine işaret eder.

16- Kendisinin bilincine varan insanlık, ekonomik hayatını önce iki eliyle kazanıyordu; sonra bedeni ile… (Buna 1. ayet işaret ediyor.)

Sonra mal ile; sonra sanat ile… (Buna da 2. ayet işaret ediyor.)

Sonra ateşli savaşlar ve bu sayede kazanılan ganimetler ile…(Buna da 3. ayet işaret ediyor.)

Sonra altyapı hazırlıkları ile ve bilimsel gelişmelerle ve sanayi yığınakları ile geçindi. (Buna da 4. ayet işaret ediyor ki, en materyalist dönem bu 4. dönemdir.)

Sonra bilgi ve elektronik çağı geldi. İnsanlığın boynuna kramplar girdi. (Buna da, bu değişik bağ ve örgülere de 5. ayet işaret ediyor. Ki, bu dönem son dönem olacaktır.)

17- Bu sûreden bir önceki sûre, İslam zaferlerinden söz ediyor. Ve bu dizayn, İslam zaferlerinin bu materyalist kültür ve sanayi ile mağlup edileceğini bildirdiği gibi bu mağlubiyetten ve bu materyalist yapıdan kurtulmanın yolunun da ihlas, tevhid, denge ve sonsuzluğu yakalamakla olacağını bildiriyor ki; 112. sûre olan İhlas sûresinde temel konu olmuştur.

Şimdilik bu kadar yeter. İşte size bu sûrenin meâli: Siz de bu hakikatleri onda görebilirsiniz.

27. 01. 2004
B. Sağlam

No comments:

Post a Comment